NOT: Sözkonusu bilgiler, Mossad’ın 2001 yılında hazırlanan “çok gizli” kayıtlı bir belgesinden alınarak, aynen tercüme edilmiştir. Parantez içindekiler kaynak sitenin yorumlarıdır.
“Öcalan, 12 yıldan fazla bir süredir Türkiye’de eğitim ve yayın hakları bile verilmeyen (İsrail’in her zamanki görüşü) 12 milyon Kürde, otonomi verilmesi için gerilla savaşı başlatmıştı ve Türkiye tarafından 30 bin kişinin katili olarak aranıyordu.
İsrail’in bölgedeki çıkarlarının Türkiye ile iyi ilişkiler kurulmasına dayalı olduğu görüşünden yola çıkılarak, Öcalan’ın yakalanmasına yardım konusunda yönetimde tam bir görüşbirliği mevcuttu.
Kasım 1998′de (Öcalan, bir ay önce Suriye’den çıktıktan sonra Yunanistan ve Moskova üzerinden İtalya’ya gitmişti) Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, İsrailli meslekdaşı Benjamin Netanyahu’yu arayarak, İtalya’da olan Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi konusunda Mossad’ın yardımcı olup olmayacağını sordu.
Bu görüşmenin ardından Netanyahu, Mossad’ın Başkanı Efraim Halevy’ye (1998 Mart ayında göreve gelmişti) gerekenin yapılması talimatını verdi.
Halevy için zor bir karar anıydı. Çünkü, Mossad’ın çok sayıda ajanı, Kuzey Irak’ta Kürtlerle birlikte Saddam’ın devrilmesine yönelik çalışıyordu ve Mossad’ın yeni patronu, Öcalan olayının Kuzey Iraklı Kürtler’le ilişkileri etkilemesinden çekiniyordu.
İşte bu arada Mossad Başkanı’nın CIA ile çok yakın ilişkileri olan yardımcısı Amiram Levine (Emekli general) devreye girdi ve Halevy’e, ABD’nin Öcalan’ı “terörist” olarak gördüğünü ve kısa sürede yakalanmasını istediğini anlattı ve bu işlemin çabuklaştırılması konusunda onu ikna etmeyi başardı.
Fakat, Mossad’ın çiçeği burnunda Başkanı’nın bir çekincesi daha vardı. Mossad, bugüne kadar bu tür olayları “kara operasyon” adı verilen bir yöntemle çözmeye çalışıyordu. Bu yöntemde, İsrail’in hiç bir biçimde (operasyonun olumlu ya da olumsuz sonuçlanması durumlarında) adının geçmeyeceği taktikler uygulanıyordu.
Halevy, Öcalan’ın İtalya’da “paketlenmesi” ve Türkiye’ye verilmesiyle ilgili uygulanacak “kara operasyon” yönteminin başarılı olması durumunda işin kaymağını işbirliği yapacakları Türk istihbarat birimlerinin yemesinden çekiniyordu (İsrail’in adı geçmeyecek ya).
Mossad Başkanı kısa süre içinde kararını verdi ve Aralık 1998′de iki haberleşme uzmanı ve bir kadın ajanın da aralarında bulunduğu 6 kişilik Mossad ekibini İtalya’ya gönderdi…
Operasyona “Watchful” (Tetikte) adı verildi ve Öcalan’ın yakalanması için düğmeye basıldı.”
“Aralık 1998′de biri kadın, ikisi teknisyen 6 ajan, Roma’da Pantheon’a yakın Mossad’a ait bir eve yerleştiler. Ajanlar, Vatikan’a yakın bir apartman dairesinde bulunan Öcalan’ın nefes alışını bile dinlemeye başladılar.
Bat Leveyha’nın (kadın ajanlara verilen ad) görevi, bir şekilde yolunu bulup Abdullah Öcalan’a yanaşmaktı. Kadın ajan, Kürtler, PKK gibi konularda özel eğitim almıştı ve Türkçe’nin yanısıra Kürtçe’yi lehçeleriyle konuşabiliyordu ve Öcalan’ın sekse düşkünlüğünden yola çıkılarak, gerektiğinde onunla cinsel ilişkiye girme talimatı almıştı.
Ajanlar, Öcalan’ın yakalanması ile ilgili her türlü altyapı hazırlamışlardı ki, bir gelişme tüm hesapları alt üst etti. Öcalan, İtalya’yı terkediyordu. Bu gelişme üzerine İspanya, Portekiz, Tunus, Fas ve Suriye’deki Mossad üsleri alarma geçirildi. Öcalan, sırra kadem basmıştı.
Mossad’ın izleme birimleri, Öcalan’ın İtalya sonrasında, Fransa, Norveç ve İsveç’e giriş yaptığını tespit ettiler, ama bir türlü “sıcak temas” sağlayamadılar.
2 Şubat tarihinde Mossad, Öcalan’ın Hollanda’ya giriş yapmaya çalıştığını tespit etti. Hollanda, Öcalan’a ülkeye giriş izni vermiyordu. Bu arada, Amsterdam’daki Mossad ajanı da, Öcalan’ın KLM’ye ait bir uçakla Kenya’ya hareket ettiğini bildirdi.
Bu gelişme bizim açımızdan sevindiriciydi. Çünkü, Kenya ile başta istihbarat olmak üzere birçok konuda çok yakın ilişkilerimiz vardı.
…Ve 5 Şubat tarihinde Kenya’nın başkenti Nairobi’de yine özel bir Mossad timi çoktan gereken hazırlıkları yapmış ve aynı gün bu ülkeye gelen Öcalan’ı yakın takibe almıştı.”
“Mossad’ın Orta Afrika’daki faaliyetlerinde kuşkusuz Kenya’nın çok büyük önemi bulunmaktadır. Bizler, Kenya ile vardığımız anlaşmalar çerçevesinde bu ülke üzerinden diğer ülkelerin istihbarat birimlerinin bölgedeki faaliyetlerini kolayca izliyoruz.
Kenya’nın Mossad’a tanıdığı “özel statü” ile bu ülkede güvenli merkezler oluşturulduğunu ve Kenya’nın küçük, ancak etkili istihbarat örgütünün tüm kayıtlarına ulaşabildiğimizi bir kez daha hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.
Öcalan’ın Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği’nde olduğu anlaşıldıktan sonra Mossad, “güçlü kulakları” ile gelişmeleri izlemeye başladı. İlk başta Tel Aviv’den gelen emir “Sadece izleyin ve bir şey yapmayın” şeklindeydi.
Mossad timi, Öcalan’ın “koruması” oldukları kolayca anlaşılan ve Yunanistan Büyükelciliği’ne girip çıkan birkaç PKK’lıyı da yakın takibe almıştı.
Durum böyle “izleme” pozisyonundayken, Tel Aviv’den “Ne gerekiyorsa yapılacak” (Yani Öcalan yakalanacak ve Türkiye’ye teslim edilecek) emri geldi.. Emir, Mossad’ın Başkanı Efraim Halevy’dendi…
Türkiye, Öcalan’ın teslimi ile yaşayacağı sorunların farkında mıydı bilinmez, ama operasyon için artık düğmeye basılmıştı.
Yunanistan Büyükelçiliği’ne giriş çıkış yapan Kürtler’den biri yakın takip altındaydı ve bu kişinin Nairoba’deki bazı barlara gittiği tespit edilmişti. Hazırlanan plan çerçevesinde bu PKK’lı “yemleme” için aracı olarak seçildi.
Bir pazar akşamı, Mossad’ın “Kürt tipli ve Kürtçe’yi tüm lehçeleriyle konuşan” ajanlarından biri, PKK’lıya Norfolk Hoteli’nin barında yaklaşmayı başardı. Kendisini, Kenya’da çalışan bir Kürt olarak tanıttı…
İçki ve içkiye katılan bir ilaç (Mossad’ın konuşturma aracı olarak kullandıklarından biri) sayesinde Mossad ajanı ile PKK(lı arasındaki samimiyet epey ilerledi. PKK’lı, Öcalan’ın Yunanistan Büyükelçiliği’nde hazırladığı bir “manifestoyu” yazmakla vakit geçirdiğini ve sığınma için başvurduğu başta Güney Afrika olmak üzere birçok Afrika ülkesinden “red” cevabı aldığı için moralinin bozuk olduğunu anlattı.
Alınan bilgi yeterliydi…
Diğer yandan Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliği’nde “şaşkın şaşkın” ne olacağını düşünmekle vakit geciren Öcalan’ın nefes alışı bile, yüksek teknoloji ürünü cihazlarla dinleniyordu..
…Ve Mossad ekibi yeni bir hamle daha yapılması emri aldı.
Norfolk Hoteli’nin barında PKK’lı korumaya (ya da hizmetli) yanaşan Kürt tipli Mossad ajanı, Yunanistan Büyükelçiliği’ni arayarak, PKK’lı ile acil konuşmaları gerektiğini söyledi.
Aynı barda ikinci kez biraraya gelinmişti..
Mossad ajanı, PKK’lıya, Öcalan’ın Yunanistan Büyükelçiliği’nde daha fazla kalmasının “can güvenliği” açısından tehlikeli olduğunu anlattı ve eğer isterse Mossad’ın Öcalan’ı Kuzey Irak’ta “güvenli bir bölge”ye götüreceğinden bahsetti.
Aslında, sözkonusu teklif, Öcalan’ın Yunanistan Büyükelçiliği’nde sarfettiği ve Mossad tarafından kaydedilen “Bu durumda en iyisi Kuzey Irak’ta olmak. İzimizi orda kolayca kayıp ettiririz” şeklindeki sözlerinden yola çıkılarak hazırlanmıştı.
Mossad ajanı, PKK’lıdan Yunanistan büyükelçiliği’ne gidip Öcalan’la konuşmasını ve “durumu bütün açıklığı” ile anlatmasını istedi.
Tuzak bu derece basit bir şekilde kurulmuş ve “yemleme” gerçekleşmişti..
Mossad ekibi bundan sonra Yunanistan Büyükelçiliği için “kulaklarını” daha fazla açtı.
Öcalan, Yunanlılar’ın ve çevresindeki bazılarının karşı çıkmalarına rağmen, Kuzey Irak’a gitmek istediğini söylüyordu.
Aynı anlarda Falcon-900 tipi bir özel uçak Nairobi Havaalanı’na, bazı işadamlarını alacağını belirterek iniş yapıyordu.
Aynı uçak kısa bir süre sonra icinde Mossad ekibi ve Öcalan olduğu halde kalkış yapacaktı.. (Yani Mossad’a göre Türk ekibine Öcalan’ın Kenya’da teslim edilmesi gibi bir durum sözkonusu değil)..
Operasyon başarıyla sonuçlanmıştı..
Bir gün sonra da Türkiye’nin Başbakanı Bülent Ecevit, Öcalan’ın yakalandığını açıklıyordu…”
Öcalan’ı taşıyan Falcon, 16 Şubat sabahı saat 03.00 gibi Akdeniz üzerinden Türk hava sahasına girdi. Atasagun, hemen Ecevit’i aradı. Başbakan uykudan telefon sesiyle uyanmanın da etkisiyle çok heyecanlandı.
Uçak önce İstanbul’a inmişti. Yakıt ikmali yapıldıktan sonra Bandırma’ya uçtu. Abdullah Öcalan askerlere teslim edildi. İmralı’ya götürülmek üzere bir hücumbota bindirildi.
Kimlik tespiti
Atasagun saat 05.30 gibi Demirel’i aradı: “Sayın Cumhurbaşkanım, devraldık.” Demirel de heyecanlandı, “Harika” dedi, “Allah kolaylık versin.”
MİT ve Genelkurmay İstihbaratı ise Kenya’da yakalanıp getirilen kişinin gerçekten Öcalan olup olmadığını kesinleştirmek istiyordu. Parmak izi, ses frekansı ve diğer testler yapıldı: Ellerindeki şahıs gerçekten PKK lideri Abdullah Öcalan idi.
Saat 09.30 gibi Atasagun Başbakanlığa gitti. Ecevit’in makam odasında, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ın katılımıyla açıklama taslağını birlikte hazırladılar. Sonra Ecevit daktilosunun başına geçip yazmaya başladı. Bu arada TV’lere Öcalan’ın uçaktaki görüntüleri dağıtıldı. Sokaklardaki garip sessizlik ve bekleyiş saat 11.00′de Ecevit’in TV’lerden canlı yayımlanan açıklamasıyla son buldu:
“Değerli gazeteci arkadaşlarım,
Sizlere ve aziz yurttaşlarımıza bir haberim var. Bu sabaha karşı saat 03.00′ten itibaren bölücü terör örgütü PKK’nın başı Abdullah Öcalan Türkiye’dedir.
Şehit analarına verilen söz yerine getirildi. Bütün dünyadan dışlanan Abdullah Öcalan sonunda kendini Türkiye’nin kucağında buldu. Yaptıklarının ve yaptırdıklarının hesabını bağımsız Türk adaletine verecektir.
Bu operasyon Genelkurmayımız ile MİT’in tam bir uyum içinde çalışmaları sayesinde başarıldı. Kendilerine tebriklerimi ve şükranlarımı sunuyorum.
Allah milletimizi ve bütün insanlığı terörden ve savaşlardan korusun.”
Allah milletimizi ve bütün insanlığı terörden ve savaşlardan korusun.”
Operasyonda görev alan yedi kişi için 18 Şubat 1999′da Çankaya’da bir tören düzenlendi. Ekip üyelerine yedi takdirname verildi ve yedi Longines marka saat hediye edildi. Saatlerin arkasına çok özel bir şeyler kazındı. O yedi takdirname ve yedi özel saat kimdeyse, ekip üyeleri onlar.
Öcalan’ın hapsedilmesi ve açık yargılanması hem Türk kamuoyuna, hem de başta TSK olmak üzere idari ve siyasi yapıya büyük özgüven getirdi. Önce, içinde MHP’nin yer aldığı bir hükümetin Öcalan’ın idamını ertelemesine, sonra idamın kaldırmasına imkân veren bu özgüvendi.
Türkiye’yi zayıf düşürecek her girişimi desteklemekten çekinmeyen Yunanistan’da, Dışişleri Bakanı Pangalos, Öcalan’ın yakalanışından birkaç gün sonra istifa etti.